Statcounter Code

22 Mayıs 2017 Pazartesi

Kuşaklar Göçü

Yetmişlerde büyüyenler, abilerinden ve ablalarından sürekli olarak "altmışların" ne kadar harika, ne kadar "özgür" yıllar olduğunu duymaktan bıkmışlardır. Tıpkı seksenlerde büyüyenlerin, "yetmişlerin" ne kadar "aktivist", ne kadar "politik" ve bu yüzden ne kadar "anlamlı" olduğunu büyüklerinden duymaktan bıkması gibi. Doksanlarda büyüyenlere "seksenleri", iki binli yıllarda büyüyenlere de "doksanları" dinlemekten gına gelmiştir sanırım.

Her kuşak, kendisinin "ergenlik" ve "gençlik" yıllarını yüceltir, 30'lu yaşlara ve sonrasına ulaştıkça, kendi gençliğine duyduğu özlemi, yeni kuşaklara, bu şekilde "satar". Yeni kuşaktakilerin kimi buna kanar, kimi kanmaz. Çok beklemeye gerek yok, şu an gençliğinin baharını yaşayanlar, 2030'lara gelindiğinde, "Ah, 2010'lu yıllar" diyecekler!

*

Ama işin şöyle bir gerçek, "göreli olmayan" tarafı da var. Batı Kültürünün etkisindeki bizim sosyal tabakamız, gittikçe daha da karamsar ve maddeci bir dünya görüşüne batıyor. Hayat artık maddi zevk üzerinden daha fazla tanımlanıyor. En son teknolojideki telefona ya da arabaya veya eve sahip olmak, "doğru" (hakiki) bir siyasi görüşe veya "gerçek aşka" dayanan bir ilişkiye sahip olmaktan çok daha önemli. İnsanlar ruhlarını ve özgürlüklerini, maddi rahatları ve bedensel zevkleri için terk etmiş, onlar karşılığında "satmış" durumdalar.

2000'li yıllarda doğanların böyle bir geçişi fark etmeleri mümkün değil. Ama 60'larda ve 70'lerde doğanlar bunu net bir biçimde yaşıyorlar. 60'larda doğup siyasi olaylara katılanlar, en azından bizim ülkemizde, büyük bir şoktan (yani "darbe") sonra hayatlarını radikal bir biçimde sorgulamak zorunda kaldılar. Bu öyle radikal bir sorgulamaydı ki kendilerini gençken en çok eleştirdikleri işleri yaparken (kapitalizme hizmet ederken) buldular.

70'lerde doğanlar, darbenin artçı şoklarını hissederek büyüdüler. Özal zamanında artık iyice serpilen ve (bütün dünyaya paralel olarak) ülkemizde iyice kök salan kapitalizme çok az direnç gösterdiler. Daha çok, onu benimseyip yücelten, maddi zevkleri hayatlarının tam merkezine koyan ilk kuşak oldular. (Daha önceki kuşaklarda da böyle insanlar vardı, ama 70'lerde doğanlar (80'liler diyelim), bir kuşak olarak bunu yaptılar).

2000'lerde doğanlar ise, işte bu tam neo-liberal kapitalist ortamda gözlerini dünyaya açtılar. Çevrelerinde, idealizmden, hayallerden, yüksek ahlaki değerlerden, "insanlık"tan bahseden kimse yoktu. Onlara "rol modeli" olacak hiçkimse göremediler. Her yer sahte "starlar" ile doluydu. Ünlüler, sporcular, işadamları, zengin komedyenler, vb. pırıltılı hayatları ile göz kamaştırıyordu. Bunun sonucunda bütün bir kuşak, kendilerine sunulan bu hayat bakış açısını sorgusuz sualsiz kabul etti. Nasıl sorgulayacaktı ki? Karşılaştırma yapabileceği hiçbir alternatif görüş yoktu!

*

Buradan filmlere bağlayacağım. Batı Kültürü merkezli bir sosyal tabaka olduğumuz için de Holivut filmleri üzerinden gideceğim. (Burada Türk filmlerini ele almamamın asıl sebebi, senaryoların kalitesinin çocuk hikayesi düzeyine bile ulaşmamasıdır. O dönemdeki Hülya Koçyiğit Fatma Girik Türkan Şoray filmlerinin karşılığını, şimdiki pespaye TV dizilerinde bulabilirsiniz: Her türlü derinlikten yoksun karakterler, kötü oyunculuk, klişe sahnelerle dolu senaryolar.)

80'li 90'lı yıllarda izlediğimiz bazı filmlere bakınca, bunların ne kadar masumane, ne kadar içten, ne kadar samimi duygularla yapılmış olduğunu görüp şaşıyorum. En son "Jerry Maguire"ı tekrar izledim. Tom Hanks'li Julia Roberts'lı romantik komediler, son 15 yıldır çekilen filmlerde olmayan bir şeye sahipti. Seyrettikten sonra insanın içini ısıtıyor, hayata dair bir bakış açısı yakalama şansı veriyor, insanı umutlandırıyordu.

(Karamsar konuları ele alan karamsar filmleri otomatik olarak "sanat" zanneden "entel" okurlarımın bu önermeye hemen burun kıvıracaklarını biliyorum. Ama kendi "nevrozlarını" hayat görüşü zanneden bu insanlar için yapabileceğim tek şey "psikoterapi" görmelerini önermek olacak. Sizin sosyal öğrenme yoluyla benimsediğiniz bu "edinilmiş zevk" (acquired taste) "üstün" "gerçek" veya "daha değerli" olmaktan çok uzak. Kendinizi "gerçekçi" sanıyorsunuz, ama gerçekten çok uzaksınız. Aslında sadece mutsuz çocukluğunuzu rasyonalize edip kendi berbat hayatınızı haklı çıkarmak (validate) için "büyük" adamların eserlerinin arkasına saklanıyorsunuz. Alkolü azaltın, terapiye para verin! Hayat ne toz pembe, ne kapkara...)

Şimdi ise sabah tanışıp akşam yatağa birlikte girenlerin kuşağındayız. Ve bunu "hayat"ın en gerçek hali olarak sunuyorlar. Çektikleri filmler de ister istemez bu görüşü yansıtıyor: "Issız Adam" filminin baş karakteri olan adam, ancak ve ancak "kötü adam" olabilecek niteliklere sahip biri. Ama onu bile "kahraman" kabul eden bir kuşakla karşı karşıyayız, çünkü "gerçek hayat" böyle! Eğer siz de böyle davranmazsanız, "yalnız" kalırsınız.

Aslında bu, "sürüye uymak" ile "kendi ruhunun sesini dinlemek", insan insan olalıberi yaşanmış bir ikilemdir. Ve çoğunluklar her zaman sürüye uyup "norm"u belirlerken, arada sadece birkaç kişi kendi olabilme cesaretini ve gücünü gösterebilmiştir. Ama bu devrin bir özelliğini de söyleyelim: Bu "sosyal medya" sayesinde, artık insanların üzerindeki baskı çok daha fazla. Yani sadece beş on arkadaşınızın görüşlerine maruz değilsiniz. Yüzlerce, hatta binlerce insan hayatınızı etkileme, yorumlama, olumlu ya da genelde de olumsuz yönde değiştirme hakkına / şansına / olanağına sahip. Ben insanların, bu kadar büyük bir baskıyı kaldıracak güçte olduğuna inanmıyorum. Mutsuzluklarının bir sebebinin de bu olduğuna inanıyorum. Artan sosyal baskı. Mahalle baskısı gitti yerine "şehir baskısı" "ülke baskısı" "insanlık baskısı" geldi!

Buradan nereye gideriz? Sanırım Mars'a! Çoğunluk, yine zengin ve vicdansız azınlık tarafından sömürülmeye devam ederken, ahlaksız azınlık, servetine servet katmanın yeni yollarını yeni teknolojilerle bulacak. "Daha fazla bilgi ve eğlence" sloganıyla teknolojik aygıtlara köle edilen insanlık, eğer bir gün kendini bu "Matrix"ten kurtarmaya karar verirse, korkarım ona "doğru" yolu gösterecek kadar ahlaklı ve vicdanlı insanları bulamayacak.

Hiç yorum yok: