Statcounter Code

15 Mayıs 2019 Çarşamba

Susuzluk, Senaryosuzluk, Luk...

Senaryo yokken hayat ne kadar kolay, anasını satayım!

Sonunu getiremediğim filmler, Kelebekler ve Ölümlü Dünya... Senaryo ilerlemiyor, çünkü yok. Yani mutlaka insanların eline çekmeleri için birşeyler verilmiştir ama ne karakter var, ne dış ve iç motiv var, ne "Büyük Dramatik Soru" var...

Senaryosuzluğun/hikayesizliğin doğal ve normal kabul edildiği bir ortamda, herkes senaryo yazmayı iyice öğrenip ondan sonra senaryo yapısıyla oynamayı hedeflemek yerine, doğru düzgün geliştirmediği hikayeciklerini milletin önüne senaryo olarak atacaktır. Bunun en süper örneklerine bakarak (sözde) "senaryosuzluğun" aslında senaryoyu aşma  ("transcend", ötesine geçme) durumu olduğunu anlamak yerine, bir senaryo dahi oluşturamama haline düşenler veya bilerek o noktada kalanlar, kendilerini o süper örneklere denk, hatta onların ötesinde görüyor.

Koyunun çok olduğu yerde, keçiye abdurrahman çelebi deniliyor. Köpeksiz köy bulup değneksiz dolaşıyorlar. Durumu doğru düzgün analiz edemeyen gençler de, bu "çarpık normal"i norm kabul edip bu çarpık yapılaşmaya bir odun da onlar atıyor. Eleştirmenlerimizin kifayetsizliği artık gözlerimi bile yaşartmıyor, kısa bir küfür ile geçiştiriyorum.

Galiba "daha kötü olacak" dediğim yere gelmiş bulunuyoruz.

Acaba daha da kötü olacak mı? Daha kötüsü de var mı?

*

Güncelleme (20 Mayıs) - Kelebekleri bitirmiş durumdayım. "Üç uyumsuz (ve 1/3 oranında ilginç) karakteri bir arabaya koyalım, bunlar otomatik olarak duygulandırıcı ("ölüm" diye okuyun) bir konuyla bağlantılı olarak bir yerden başka bir yere gitsinler, vardıkları yerde ilginç bir iki olay ve/veya karakter olsun (tavuklar, muhtar, imam), finali de hafif komik bir şekilde bağlayalım. Sinemadan anlamayan ve/veya sinema kültürü zayıf seyirci bayılacaktır." diye düşünülerek yazılmış ve çekilmiş bir film. Senaryosuzluk hali çok bariz, ama kaliteyi arayacak insan kalmayınca, insanlar önlerine ne koyarsanız beğeniyorlar.


Hiç yorum yok: